Osmanlı efendiliği,Osmanlı kibarlığı denilince akla hemen Osmanlı’nın edeb anlayışı gelir.Bunlardan birisi de Semiz Ali Paşa da,Kanuni’nin sadrazamlarından olup babacan kişiliği ile tanınırdı.Adından da anlaşılacağı üzere boğazına oldukça düşkün olan paşayı koca imparatorlukta taşıyabilecek durumda sadece iki at bulunabilmişti.Bir gün huzuruna dilekçe vermek amacıyla fakir ve yaşlı bir afyon müptelası geldi.Afyon kullanımı o dönemlerde yasak olup cezası ağırdı.Yaşlı adam belki de heyecandan elini koynuna götürüp dilekçeyi çıkarırken afyon kutusunu düşürdü.Paşa durumu anlamıştı,lakin bozuntuya vermek istemedi.
”Efendi pusulanızı düşürdünüz”
demekle yetindi.Fakat kör talih bu ya;ihtiyar heyecanla kutuyu toplamak için eğilince kutu açıldı ve içinde yuvarlak hap şeklinde getirilmiş afyon tanecikleri etrafa saçıldı.Meselenin artık örtülür bir yanı kalmamasına rağmen sadrazam ciddiyetini bozmayarak,
”Efendi tespihiniz koptu,toplayınız”
diyerek ihtiyarın ceza almasını önledi.Kimsenin suçunu yüzüne vurmayan Osmanlı paşaları, birçok insanın hidayete gelmesine de vesile olmuştur.
Padişah Abdülaziz,günün birinde Kazasker Mustafa İzzet’e çok kızdığı için onu meclisinden uzaklaştırmış.Kazasker buna çok üzülmüş tabi.Bir müddet sonra da Cuma günleri Ayasofya camiinde hutbe okumaya başlamış.Bir Cuma günü Padişah Abdülaziz Ayasofya Camiine geldiğinde hutbe okuyanın kim olduğunu hemen anlamış.Sonra Kazaskeri yanına çağırıp,üzerindeki elbiseyi göstererek:
”İzzet,bu ne hâl?”
diye sormuş.Kazasker Mustafa İzzet,Padişahın kendisini affettiğini söylemesinden önce bir derviş gibi saygısını gösterdikten sonra da şöyle demiş:
”Efendimin hiddeti,derviş etti İzzet’i.”
Boşuna dememiş Fuzuli:
”Edep bir tâç imiş Nur-u Hüdâdan
Giy o tâc-ı emin ol her belâdan.”
Sultan Selim Han,Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin kabrinin yerini bilen ve orada sık sık itikâfta bulunan bir evliya zatla tanışmıştı.Bu mübarek zat cifir ilminde çok mahir idi.Şehriyar-ı Cihan Yavuz Sultan Selim Han zaman zaman ziyaretine gider,onunla sohbet ederdi.Selim Han bir gün ona;
”Otsuz,susuz ve sıcak çölü geçerek Mısır’a varabilmek ve fethetmek mümkün olacak mıdır?diye düşünüyorum.Bu mevzuda bildiğiniz bir şey var mıdır?”
diye sordu.O mübarek zat da;
”Sizin Mısır’ı fethedeceğiniz,Kuran-ı Kerim’in Enbiya suresinin 105. ayeti kerimesinde işaret edilmektedir..Burada buyrulan ”Ve legad” lafzı ebced hesabı ile 140 olur ki,ismi şerifiniz olduğuna işarettir.”Arz”dan murat MISIR’dır.”Zikr” lafzı da ebced hesabıyla 920 dir ki,zat-ı âlinizin zamanıdır.Mısır sizin zamanınızda fetholunacaktır.Hiç durmayıp Mısır üzerine yürüyünüz.”
dedi.Bu ayeti kerime
”Yeryüzünü Salih kullarıma miras bırakırım.”
mealindedir.Abdülgani Nablusî Hazretleri, bu ayeti kerimenin Osmanlı sultanlarını övdüğünü bildirmiştir.Yavuz Sultan Selim Han bütün bu müjdelerin doğrultusunda hareket etti.Yavuz Sultan Selim Han,
”Mısır’ı da mülkünüze kattınız.” diyenlere şöyle cevap verdi:
”Mülk yalnız Allah’ındır.Bir kimse zafere ulaştığı vakit,gururlanarak zulmünü artırıyorsa,Allah onu çok aşağı derecelere indirir.Hâl böyle iken insan gururlanabilir mi?Şayet benim veya başka bir kimsenin,yeryüzünde bir parmak ucu kadar toprağı olsa bu Allah ile ortaklık iddia etmek değil midir?”
Yazar : Emre Tomurcuk